tırnak içine alarak sevilmiş yerler listesi..

.

bakın! çok uzun zaman önce kurulmuş devletlerin, sizi özel hissettirmek gibi dertleri yoktu. onlar, hayatlarını devam ettirebilmek için yolları, durakları inşa ettiler. bunları yaparken yine sırf siz erişebilesiniz diye diğer yerleri ve şehirleri inşa ettiler. bunda asıl amaçladıkları şeyin mantığına bakınca, bir yerden başka bir yere gitmek olarak görülebilir. bu tabiki de yanlış! durana ulaşmak için sarfedilen yol, varılan her nereyse onu kutsal yapan olgunun kendisi oluyor. geçen zaman ise hüsrana uğramış çoğu insan için bir nevi teselli ikramiyesi..

yakın olması için çabaladığımız bütün metro istasyonları çekici geliyordu haliyle. her biri geceleri birer günah yuvasına dönüşen, yüksek sese sahip müzikli evrenlerin birer galaksisiydi. kimi garip görünse de bu evrenlerin, bizi kendine çeken enerjileri vardı. bunu nereden mi biliyorduk peki.. gece, aralarında korece konuşan iki kadınla aynı odada yatıyorduk çünkü. onların kendine olan elitizmi, acaba aralarında farklı bir çekim gücümü var sorusunu aklımıza getiriyordu. hatırlarsınız, fransizca dahi konuşamadıkları bir şehirde birbirleriyle korece konuşarak kamufle etmişlerdi gerçek yüzlerini. ardından bu soğuk havada incecik giyinerek çıktıkları -5 derece soğukta, içlerine atlet giymedikleri için annelerinden azar yemiş bizleri uyandırmıştı. kimin haddineydi bu cesaret kıvılcımının fitilini ateşlemek, kimin haddineydi üst ranzada yatan bana kısacık boylarıyla gecenin ilerleyen dakikalarından üzerinde ne var ne yok çıkartan kadınları anlatmak.. kimin! 


biz de birer üçüncü dalgaydık kendi köşemizde. bir önceki raundda aldığımız yumruklardan olsa gerek gözümüz, geri sayan hakem saatindeydi. bir an evvel bitmesini temenni ettiğimiz bütün bu hengameden; tezgahın önünü kapatan, kapattığı için de azar yemeyen bi' köpeğin ihtişamıyla uyanıyorduk. sanki sahibi olduğu bütün çekimserlikleri, hava parası almadan başkasına devredilmiş bir mekanı terketmişti az önce. ve bu az öncelik, sakinliğinin verdiği o tedirginliği taşıdığımızı çok belli ediyordu. soyismi şaşalı diye sevdiğimiz ünlü insanlara bakıp ah çektirmişti ayrıca. nadir görülen bütün hastalıklara şükrettirmişti, eni boyundan büyük antrelerde. sanki yoktu da biz var etmiştik onu, gitmekten bıktığımız tek perdelik bi' tiyatro perdesinde.





aralıklarından bakıyorduk bütün şehre. bazen bir duvar oluyordu, bazen iki sütun arası. sanki kimsesi olmayan kominizm simgesi gibiydik, riteratüre yeni girmiş. artık inanacak kimsesi kalmamış bütün dogmaları temsil ediyorduk birlikte. bize olan inançları sarsılmasın diye de şükrediyorduk kendi yarattığımız tanrılara. kırılmasın diye uğraştığımız bütün putlar, girdiğimiz mağazalardaki raflarda duran biblolardan ibaretti. bütün cinayetleri sırt çantalarımız işliyordu ama suçlu yine bizdik. 


nereye açıldığınız bilmediğimiz aralıklarda tango dersleri ile karşılaşıyorduk gecenin geç saatlerinde. farkında olmadan girsek, dansa kaldıralılacaktık bazı şahsiyetler tarafından. "güzel de olurdu sanki bizi de alsalar içlerine.. ne dersin" sorusunu sormadan daha; çıktık. soğuk bünyemize o kadar işlemiş olacak ki, beğendiğimiz vitrinlerin önünde bekleyemiyorduk bile. göz ucuyla da olsa attığımız bakışlar, onları derinden yaralayan birer sıcak demirdi sanki. baskısını uyuşan yüzlerimizde hissettiğimizden olsa gerek, bunu bir kenara bırakmamız gerektiğini hissediyorduk acilen. bulduğumuz ilk masaya oturuk. gelen garsona verdiğimiz siparişler o kadar sıradandı ki, hesabı öderken iki taraf da memnuniyetsizliğini dile getirmişti son yudumlarını almayarak..


ipucu vermesini bekliyorduk yine bütün aralıkların. sonuçta içinde bulunduğumuz ay ile anı adı taşıyorlardı. belli etmemek için harcadıkları çaba, yoldan geçen her insan için birer ipucuydu oysa ki.  ayrıca mahsun görünen köpek yavrularıydık ki biz, hüzünlü olmak istediğinde elinde kur'anla camiiye giden çocuklar hayal eden. kimseye etmediğimzi şikayetler, kendi halimize ağlamamız için birer işaretti.  


berlin işte bu haliyle, ufak tefek aralıklardan size harikalar sunan şehrimiz oluyordu. amaçsız yaşanan çekişmeler, boşalar bira bardakları, tabakta kalan biraz somon vs. bunların hangisinden daha değerli olabilir yaşadığımız sevinç bilmiyorum. çünkü biz neydü belirsiz ironilerini seviyorduk gittiğimiz şehirlerin. insanların anlamak için çaba harcadığı durumları biz es geçiyorduk. sevinçlerimiz sonsuza kadar yankılanıyordu evrende ve inanır mısınız biz bundan mutlu oluyorduk..





..week 4 is over!


0 fikre tercüman olmuş:

Yorum Gönder

hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?

hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..